|
MERHABA 
İbrahim Baytak
ÖNCE EKMEKLER KÜÇÜLDÜ
Toplumu aydınlatmak, doğruları söylemek, sorunlarını dile getirmek basının, sanatçıların,
aydınların görevi. Eskiden aydın, sanatçı, gazeteci, yazar, tiyatrocu, sendikacılar
şimdiki gibi varlıklı değillerdi. İletişim ve ulaşım araçları bu kadar gelişmemişti.
Mesleklerini lüks bürolarda, salonlarda veya evlerde değil zor koşullar altında yürütüyorlardı.
Hemen her zaman halkın arasındaydılar.
Eskiden sendikacıların yaşantıları işçilerden pek farklı değildi. Onlarda
gecekondularda oturur, geçim sıkıntısı çekerdi. Lüks makam araçları yoktu.
Sendikacılar ve işçiler haklarını savunmak için omuz omuza mücadele ederlerdi. Eleştirdikleri
siyasi parti liderleri gibi ölünceye kadar başta kalmazlar, rakiplerini harcamak akıllarından
bile geçmezdi. İş yeri temsilcilerinden başlayarak tümü emekçi idi. Şimdiki
sendikacılar acaba kaç yıldır yönetici? Binlerce metre derinlikteki madende, atölyede,
inşaatta kaç yıldır çalışmamış, kazma kürek sallamamış? Böyle bir sendika yöneticisi
işçilerin halinden anlar mı? Acaba işçiler bırakın sendika başkanını, şube başkanını
istediği zaman görebiliyorlar mı? Sendika yöneticileri nasıl büyük mal varlıklarına
sahip olabiliyorlar?
Eskiden tiyatro, sinema sanatçıları zar zor geçinirlerdi. Bütün kazandıklarını
mesleklerini devam ettirmek için harcarlardı. "BU MESLEK FEDAKARLIK İSTER"
derlerdi. Oyunlarını sahneleyecek salon bulamazları. Anadolu turnelerine çok düşük
ücretlerle giderlerdi. Aydın ve sanatçı olarak amaçları para kazanmaktan çok halkı
aydınlatmaktı. Şimdi ise bir çoğu varlıklı. TV filmlerin de, reklamlarda oynayarak
büyük paralar kazanıyorlar. Kimse onların yoksul kalmasını istemiyor ama, şimdi
toplum yararına bile olsa gelmek için milyarlar istiyorlar.
Halkı aydınlatacaklarına, doğruları söyleyeceklerine, kültür aşılayacaklarına,
oynadıkları dizilerde, filmlerde sokak ağzı ile konuşuyorlar. "NE YAPALIM HALK
ÖYLE KONUŞUYOR" diye de kendilerini savunuyorlar. Dizilerin, filmlerin bir çoğunda
dar gelirli halkın yaşantısı değil varlıklı, kazançlarının nereden geldiği
belli olmayan insanların yaşantısına yer veriyorlar.
Örneğin gazete merkezleri yüksek gökdelenlerde değil, mürekkep kokan matbaalardaydı.
Haberi internet, telefon veya faksla değil bizzat mahalline giderek orada yapardı. Röportajlarını
birebir insanlarla konuşarak yapardı. Mete AKYOL ve Fikret OTYAM' ın bu husus da kimse
eline su dökemezdi. Bu ayni şeyi ilerleyen teknoloji ile Tayfun TALİPOĞLU yapmakta. Öyle
iken TV lar onun programlarına hep gecenin geç saatlerinde yer veriyorlar.
Gazeteci artık sadece liderlerin seçim gezilerinde halkın arasına giriyor. Diğer
zamanlarda devamlı masalarının başında, internet, faks veya telefonla önlerinde. Başarılı
gazeteci üst yönetici ile röportaj yapınca olunuyor.
Eskiden her gazetenin sahibi ayrı idi. Şimdi ise 8 - 10 gazete ayni kişinin veya
gurubun. Gazete sahipleri ayni zamanda TV ları kontrol ediyor. Eskiden gazetecilik
meslekti. Şimdi ise hepsi esasında iş adamı. Gazete ve TV larını özellikle Devlet işlerini
alabilmek için kullanıyorlar. Şimdi MEDYA PATRONLARI olarak anılıyorlar. Çıkar savaşı
savaşı için durmadan birbirlerinin yolsuzluk veya usulsüzlüklerini yayınlıyorlar.
Gazete ve TV larda yönetim kademesinde olan, program yapanlarda çok yüksek ücretle çalışıyorlar.
Halkın arasına girmiyorlar. Stüdyolarda, salonlarda yaptıkları programlara kendi seçtikleri
kişileri çağırıp "HALKIN NABZINI TUTUYORUZ, HALKIN KÜRSÜSÜ veya MECLİSİ"
diyorlar. Üstelik bu programlara çağırılan halktan kişilere 4 --5 saatlik süre içerisinde
1 - 2 defa belki 4 - 5 dakika konuşma hakkı veriliyor. Yine her zaman olduğu gibi hep
başkaları konuşuyor.
Oktay AKBAL' ın ismini hiç unutmadığım bir romanı var. "ÖNCE EKMEKLER
BOZULDU" Bu duruma gelmemizin en büyük nedeni AYDINLARIN, SANATÇILARIN halktan
uzaklaşmasıdır. Devamlı siyasetçileri suçluyoruz ama, bize doğruları söyleyecek,
gösterecek, hakkımızı savunacak kişiler bunu yapmazsa doğaldır ki o toplumda
bozulma olacaktır.
Ancak özellikle ekonomik bakımdan o kadar dibe vurduk ki toplum artık sorgulamaya başladı.
Eğer yöneticiler yolsuzlukların, suistimallerin hesabını sormazsa vatandaş bu
durumdan sorumlu olan, aydın, sanatçı, sendikacı, siyasetçi, meslek odası yöneticisi
herkesten hesap soracak.
1950 yılında DP iktidar olduğunda CELAL BAYAR "DEVRİ SABIK YARATMIYACAĞIZ"
yani bizden önce yapılanların hesabını sormayacağız demiş. O günden bu güne hep
"HESABINI SORACAĞIZ dendiği halde hiç hesap soran olmadı. Acaba "yarın
bizden de hesap sorarlar" diye mı bu güne kimseden hesap sorulmadı?
Ancak bir mali milada gerekli. Artık bir tarih den itibaren birileri ülkeyi bu duruma
getirenlerden hesap sormalı. Sormalı ki bundan sonrakiler de "BENDEN DE HESAP
SORARLAR DİYE KORKSUN, YOLSUZLUK VE SUİSTİMAL YAPAMASIN.
|
YANIKOĞLU II MAĞAZASI AÇILDI
(Eski Mavi Market)
ismetbaytak@hotmail.com
kuzeyege@yahoo.com
|